YARATICI REKLAMLAR
Müşteri reklam izlememekle de yetinmedi. ”Bu ne biçim reklam!” da der oldu. Reklamcıların yetenekleri de tam bu sırada sivrildi işte, yeteneklileri ayrıştı.
Reklamı izlenen yaratıcılar çıktı sahneye. Bir hayli iyi de iş çıkardılar. Hepimizin sevdiği ünlüler sık sık rol almaya başladı reklamlarda. Onları sevdiğimiz için reklamları da izledik.
Evet, o reklamları izledik ama ürünlerin adını hatırladık mı ya da ürünleri de sevdik mi? 3 yıl önce yazmış olduğum bir yazıyı burada paylaşmak istiyorum (Bkz: Tekrar İzlenmek İstenen Reklamlar)
YETMEZMİŞ GİBİ BİR DE İNTERNET GELDİ
Televizyon reklamlarının izlenmemeye başlamasıyla, etkisini yavaş yavaş yitirmesi yetmiyormuş gibi bir de İnternet musallat oldu pazarlamacıların başına.
Televizyonu daha az izliyoruz artık. YouTube benzerlerinden takip ediyoruz sevdiğimiz programları.
Artık yeni mucizevi kutumuz bilgisayar. Televizyon ekranı eskidi. Bilgisayarın ve İnternet’in eğlencesi daha interaktif ve daha çekici. Oturdukları yerden yüzlerce kilometre ötedeki arkadaşlarıyla sohbet edebiliyorlar, oyunlar oynayabiliyorlar ve hatta kız arkadaş bile bulabiliyorlar.
YA CEP TELEFONLARI?
Nufus sayım sonuçlarından daha fazla cep telefonu şu an insanların cebinde. 1 tane de yetmiyor bize. Hiç elimizden düşürmüyoruz, saatlerce konuşuyoruz, onlarca kez arıyoruz, aranıyoruz. Aslında en aktif olduğumuz mecra.
Şu an bu mecrada birçok firma “Beni görün“, “Beni alın“, “İndirim yaptım” SMS’lerinden öteye geçmemiş durumda.
Oysa biz biraz önce kavga ettiğimiz sevgilimizden SMS bekliyoruz. “Sevgilim mi acaba?” diye açtığımız SMS’te “Beni al” diyen markanı görünce, sinir oluyoruz, markana da, ürününe de.
Daha yaratıcı, daha samimi bir şekilde erişmek lazım cep telefonu olan insanlara.
PEKİ MÜŞTERİ NEREDE?
Her yerde. Yukarıda sayılan iletişim araçlarının her birinde. Ve hatta, belki de hepsini birden kullanıyor aynı anda.
Nerede olduğunu, markanızı ne kadar gördüğü, potansiyel müşteriniz mi, değil mi artık bunlar daha bilinmez durumda. Yani öyle sosyo-ekonomik sınıflandırmayla bu iş çözülebilecek gibi görünmüyor.
Televizyon ile küçük küçük gruplara ayrılan insanlar artık tek başlarınalar. Çok daha kişiseller. Kişiselleştirmeden hoşlanıyorlar. Her şeyin kendine özgü olmasını istiyorlar. Ben öyle olsun istiyorum oradan biliyorum : )
NE YAPMALI?
Tüketiciler artık tek başına. Onlara (bana da) geleneksel medya ile tek yönlü olarak ulaşıp, satışa yönlendirmek oldukça zor. Çünkü oldukça bilinçliyiz artık. Önümüzde onlarca seçenek var.
Daha önce tüketiciler tek yönlü olarak beslenmeye alışık idi. Ama şimdi oldukça interaktifler. İçerik üretiyorlar, markanız hakkında görüşlerini bildiriyorlar ve hatta önerilerde bulunuyorlar. Ve hatta ürününüz hakkında kendi evlerinde sizin için reklam bile çekiyorlar arkadaşlarıyla eğlene eğlene.
Onları yani bizi duymanız gerek. Ürünler hakkında ne düşündüğümüzü, neler istediğimizi, nelerden hoşlanmadığımızı yazıyoruz, anlatıyoruz digital ortamlarda. Bir Google araması kadar yakın düşündüklerimiz aslında (Bkz: Google Blog Search).
Sosyal ağlardayız mesela. Arkadaşlarımızla iletişiyoruz. Markanızı orada, aramızda görmek isteriz, bizimle direkt iletişimde olduğunuzu, bizi duyduğunuzu görmek isteriz. Ama arkadaşlarımızla aramıza girip “Beni al” demenizi istemeyiz.
Kısacası pazarlama taktiklerinin bir hayli yenilenmesi gerek. Bu kadar çok etkileşimli iletişim aracı var iken, eski taktikleri kullanmaya devam etmek pek etkili olamayacaktır. Geleneksel pazarlamaya ayrılan bütçelerin geri dönüşü ve verimi her geçen gün azalıyor.
İnteraktif mecralara daha büyük pazarlama bütçeleri ayırmak lazım. Bu mecraları tanımış, iyi tartmış, eğilimleri ve yeni nesil tüketicilerin tepkisini iyi analiz etmiş ajanslar ile birlikte hareket etmek gerek. Ya da pazarlama departmanlarına “sosyal medya” kavramını özümsemiş, yeni nesil yaratıcı beyinler katmak gerek.
Kaynak
wibiya widget
27 Mayıs 2012 Pazar
26 Mayıs 2012 Cumartesi
İletişim Araçları ve Pazarlama İlişkisi
Firmaların yıl sonunda, bir sonraki yıl için ayırdıkları bütçeler arasında, pazarlama faaliyetleri hep en üst sıralarda yer alır. Ürünleri müşteriler ile buluşturmak, tanıtmak, doğru bir iletişim ve konumlandırma yaparak satışa dönüştürmek yegane amaçları olmuştur.Bildiğimiz gibi pazarlama, yaşam tarzımız ve özellikle iletişim şekillerimiz ile çok yakından ilgili. Her dönem insanının yaşam ve iletişim şekilleri farklı ve her yeni gün gelişen teknoloji ile farklılaşmaya devam ediyor.
* BİZ DEĞİŞİYORUZ, PAZARLAMA YÖNTEMLERİ DE DEĞİŞİYOR
Bir önceki dönem şahane işleyen bir pazarlama stratejisi işlemez hale gelmiş olabiliyor. Bu nedenle pazarlama taktikleri de sürekli değişmeli ve gelişmek durumunda.
Bu değişim bolluğunun olduğu bir ortamda, pek tabii pazarlama departmanları için yatırımın geri dönüş verimi (ROI) her yeni yıl için kilit önemde oluyor. Dengeyi tutturabilmek ve minimum maaliyet ile maksimum gelir kazanmak için çeşitli yollar denenir.
Pazarlamada asıl amaç satışa yönlendirebilecek bir tanıtım yapabilmek olduğu için de firmalar her daim müşteriye ulaşabilecekleri mecraları, medyaları, özetle reklamı tercih ederler.
İletişim araçları ve reklam bu nedenle hep birbirininin ardından koşmuştur. Klasik bir tavuk yumurta ilişkisi.
* GAZETE ve DERGİLER ZORDU
Firmalar önce yegane pazarlama yani reklam mecrası olarak önlerinde gazeteyi buldular. İnsanların ülke ile ilgili önemli havadisleri almak için edindiği yazılı bir mecra.
Kulağa hoş da gelmiyor değil. İnsanlar havadisleri okurken, yan taraftaki ürün tanıtımı ile de pek ala ilgilenebilirlerdi.
Dergiler daha çekiciydi. Özelleşmiş oldukları için ürünle ilgilenebileceği düşünülen potansiyel müşterileri yakalamak daha olasıydı.
Eğer ürünümüz pahalı bir mücevher ise, reklamını, 2 kuruşluk bir gazeteye vermektense, ayda bir çıkan ve jet sosyetenin okuduğunu bildiğimiz bir dergiye vermek daha mantıklıydı.
Fakat hem dergide hem de gazetede şöyle bir sorunumuz vardı; insanlar pek okumuyorlardı. Ülke nufusunun çok azı okumayı severdi. Ama, bu ikisinden başka bir seçeneğimiz olmadığı için çok da büyütülecek bir sorun değildi. Kapı kapı satış elemanı dolaştırmak oldukça maaliyetliydi. Ayrıca insanlar evlerinde rahatsız edilmeyi çok da sevmiyorlardı.
* RADYO İŞLERİ KOLAYLAŞTIRDI
Daha sonra radyo geldi. Önce kahvelerde, bir süre sonra da evlerde yerini aldı. Gazete ya da dergiler gibi “Acaba gözü bizim reklamımıza denk gelir mi” şüphesini kaldıran ilk iletişim aracıydı.
İnsanların pür dikkat dinledikleri yayın kesiliyor ve o dinledikleri yayının arasına “Reklamlar” giriyordu. Bu, o dönem için pazarlama tarihinin en büyük gelişimi idi; O evindeyken, müşterinin kulağına konuşabilmek.
Radyonun da bir sorunu vardı; Herkese yayın yapıyorlardı, potansiyel müşterilere kilitlenebilecek bir ortam sağlayamıyordu. Ancak radyo programları arasında şeçim yapılabilirdi.
Örneğin oyuncak firması iseniz, çocuklar için hazırlanmış bir radyo programı içinde reklam girmek seçeneğiniz olabiliyordu. Ama radyo akışı pek de takip edilebilir değildi. Programların yayın saatleri her zaman aynı olmuyordu. Bu nedenle dinleyicilerde “Programım başlıyor” kültürü oluşmamıştı.
* TELEVİZYON ŞAHANEYDİ
Televizyon… Bu ne muhşetem bir şey(di). Pazarlamanın radyodan sonra gördüğü en büyük gelişim çıtası. Öyle etkiliydi ki…
Görüntülü ve sesli olarak ürününüzün tanıtımını yayının ortasına dalarak yapabiliyorsunuz. Müşterinin sizi kaçırması mümkün mü?
Önce pahalıydı. Hali vakti yerinde olanlar aldı. Statü göstergesi oldu. Sonra her eve girdi. İnsanlar bu mucizevi eğlence kutusunu çok sevdiler.
Gazete ya da dergiler gibi “İnsanlar okumuyor ki” ya da “Acaba gözleri bizim ilana rastlar mı” endişesi de yoktu.
Radyoyu da yendi. Hem görüntülüydü, daha zengin tanıtımlar yapılabilirdi hem de yayın akışı netti. İnsanlar “Dizim başlıyor“, “Pazar 98” başlıyor diyebildiler.
Doğru müşteriyi yakalamak için de bulunmaz fırsattı. Özelleşmiş programlar bunun için bir ilaçtı. Örneğin teknoloji sektöründeyseniz “Teknoloji Dünyası“, araba satıyorsanız “Oto Magazin“, un satıyorsanız “Ayla’nın Mutfağı“, albümünüz varsa “Pop Saati” sizin için biçilmiş kaftandı.
Televizyon, pazarlamanın altın çağı idi. Pazarlamacılar bu kutuyu öyle bir sevdi ki, hem televizyon kanallarını mutlu ettiler hem de satışlarını katladılar.
Televizyonda duyulan bir ürün adı, bakkala gidildiğinde yapılan seçimi fazlasıyla etkileyebiliyordu. Televizyon’da ürünün adını sayıklamak bile satışları arttırabiliyordu. Cennet! : )
* ÇOK KANAL, BİR SÜRÜ SEÇENEK?
Bir süre sonra işler karmaşıklaştı. Daha çok kanal, daha çok program…
O zaman hangi kanal, hangi program çok izleniyorsa ona reklam verilmeliydi. Bu sorun AGB ile çözülmeye çalışıldı. Reyting savaşları başladı.
İnsanlar eskiden gazeteden haber kovalamaya çalışırken, televizyon ile her saat başı haber bültenleri ile beslenmeye başladılar. Bir sürü eğlence programı, bir sürü dizi…
Seçenekler çoğaldı, izleyenler yani müşteriler dağıldı, parçalandı. Küçük gruplara ayrıldılar, hanım programları sevenler, belgesel izleyenler, filmlerden başka bir şey izlemeyenler ve dizi tutkunları…
Hepsi farklı grubu temsil ediyordu. Hatta sosyo-ekonomik gruplara da ayrıldılar. Pazarlamacılar AB’nin arkasından koştu : )
* ÇOK KANALLI TELEVİZYON ve YENİ NESİL MÜŞTERİ
Evet, arkasından koştu. Oysa Televizyonun ilk yılları ne güzeldi. Müşterileri tek kanalda tam istedikleri yerde bulabiliyorlardı. Şimdi ise binbir türlü seçenekle müşterinin burnu büyüdü : )
Çok kanallı televizyonun, seçeneklerin ne kadar fazla olabileceğini göstermesi ve müşterinin seçim yapabileceğini aklına getirmesi açısından, farketmeden de olsa oldukça bilinçlendirici bir rol üstlendiğini düşünüyorum.
Tüketicilerin bilinçlenmesi, artık markete gittiklerinde televizyonda adı sayıklanan ürünün satışını etkilemeyebiliyordu.
Ayrıca müşteri, reklamlar başladığında, elindeki kumanda ile başka kanallarda gezinmeyi de öğrendi. Reklamları izlemiyordu. Hani o gazetede hissedilen duygu vardı ya; “Gözü bizim tanıtıma denk gelir mi?“. İşte bu endişe doğuverdi birden.
Birçok reklamcıya sorsak tek kanallı dönemin ne kolay olduğunu anlatır sanırım : )
devam edecek...
Kaynak
15 Mayıs 2012 Salı
Mardav ve Blue Safe MaviKale Sosyal Medya'da!
Blog takipçilerim,
Daha önce sizlere de dönem dönem yazdığım yalıtım önerileri, farklı çözüm alternatifleri ve uygulamaları bundan sonra Mardav ve Blue Safe MaviKale 'nin sosyal medya adreslerinden de takip edebiliyo olacaksınız.
Daha önce sizlere de dönem dönem yazdığım yalıtım önerileri, farklı çözüm alternatifleri ve uygulamaları bundan sonra Mardav ve Blue Safe MaviKale 'nin sosyal medya adreslerinden de takip edebiliyo olacaksınız.
Mavikale için; https://twitter.com/#!/BSMavikale ve https://www.facebook.com/bluesafemavikale adreslerini
Mardav için ise ; https://twitter.com/#!/MardavOfficial ve https://www.facebook.com/#!/MardavAS adreslerini kullanabilirsiniz.
Sizleri Sosyal Medya'da bekliyor olacağız.
31 Mart 2012 Cumartesi
Üst düzey yöneticilere koyun gütme kursu!!!
İngiltere'de üst düzey yöneticilerin motivasyonlarını artırmak ve takım çalışmasına daha yatkın hale getirmek için koyun gütme kursları açıldı.
Üst düzey yöneticilerin motivasyonlarını artırmak ve takım çalışmasına daha yatkın hale getirmek için düzenlenen paintball ve doğa sporları gibi etkinliklere şimdi de "koyun gütme" kursları eklendi.
Metro dergisinin haberine göre, İngiltere’nin Wiltshire kentinde açılan bir "çobanlık kursu" sadece üst düzey profesyonel yöneticilere hizmet veriyor. Motivasyonu artırmak, stres atmak ve takım çalışmasını öğretmek üzere profesyonel yöneticiler profesyonel bir çobanın gözetiminde koyun gütme kursları alıyor. Bu çerçevede kursiyerlerin her hareketi kameraya alınıyor ve daha sonra görüntüler izlenerek yöneticilerin kusur ve eksiklikleri gösteriliyor. Profesyonel yöneticiler koyun güderek takım çalışmasını geliştirme kursu için 2 bin sterlin yani yaklaşık 3 bin 700 TL ödüyor.
Ne dersiniz, Tükiye'de de açılsa bence baya iş yapar:)
Metro dergisinin haberine göre, İngiltere’nin Wiltshire kentinde açılan bir "çobanlık kursu" sadece üst düzey profesyonel yöneticilere hizmet veriyor. Motivasyonu artırmak, stres atmak ve takım çalışmasını öğretmek üzere profesyonel yöneticiler profesyonel bir çobanın gözetiminde koyun gütme kursları alıyor. Bu çerçevede kursiyerlerin her hareketi kameraya alınıyor ve daha sonra görüntüler izlenerek yöneticilerin kusur ve eksiklikleri gösteriliyor. Profesyonel yöneticiler koyun güderek takım çalışmasını geliştirme kursu için 2 bin sterlin yani yaklaşık 3 bin 700 TL ödüyor.
Ne dersiniz, Tükiye'de de açılsa bence baya iş yapar:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)