wibiya widget

23 Temmuz 2009 Perşembe

Gökçeada'da 2.güne merhaba!

Güzel mi güzel bir uyku ve serince bir gecenin ardından horoz sesleri ile 2. günümüze merhaba diyoruz. Apartta yaptığımız hızlıca bir kahvaltı sonrasında, Sabah mahmurluğumuzu atmak üzere dün keşfettiğimiz Gizli Liman'ı es geçip, bugün de yeni keşiflere yelken açıyoruz. İlk hedefimiz yuvalı plajındaki Mavisu Resort...

Uğurlu'da konakladığımız Uysal Apart'a araçla sadece 5 dakikalık mesafede olan tesisde her türlü konaklama, yeme-içme ve plaj aktivitesi(duş,soyunma kabini,şezlong,semsiye, jet ski vs) mevcut. Üstelik çoçuklu aileler için park imkanı da var. Hedefimiz yarım günümüzü burada geçirip,kalan yarım günde de adayı keşfetmek. Saat 4'e kadar plajda her türlü faaliyetten yararlanıp, denizin keyfini çıkarıyoruz.

Deniz sonrası yenilenme için üstte fotosu bulunan çatı katındaki apartımızda geçirdiğimiz 1 saatin ardından saat 5 gibi, adayı keşfetmek için tekrar yola koyuluyoruz. Gökçeada yolları boyunca,çevrede gördüğünüz başıboş keçiler buldukları her kayalıga tarmanmayı garip bir şekilde başarıyorlar. Ada 'da inanılmaz güzel bir kekik kokusu hakim.Özellikle rüzgarlı havalarda, içinize hissettiğiniz o koku sizi büyülüyor. Yol boyunca gördüğümüz zeytin ağaçları adadaki güzel zeytin ve zeytinyağının kaynagı...

İlk hedefimiz, Dereköy ve o meşhur çamaşırhanesi. Köye girerken henüz köyün başında ada kekiği, böğürtlen, karadut reçeli ve bal satan, Trabzon Çaykara'dan buraya gelmiş olan, 12 yaşındaki Handan saolsun bize yol gösterdi. Girer girmez arabamızı muhtarın onune park ettikten sonra, muhteşem bir kilise ve köy kahvesi bizi karşılıyor.
Köy eski bir Rum Köyü ve büyük oranda terk edilmiş durumda.Bir zamanlar 2500 hane ile Türkiye'nin en büyük köyü imiş. Sokaklarda yürüken hissettiğiniz o yaşanmışlık ve kaçış gerçekten insanın tüylerini diken diken ediyor. Kiliseden biraz ilerleyince ilerde sağda meşhur Dereköy Çamaşırhanesine ulaşıyoruz. Gerçekten çok farklı ve büyülü bir havası var.Bir zamanlar orada ne kızlar beğenilmiş,ne dedikodular yapılmıştır kimbilir... Açıkçası bu köy ve terk edilmişlik beni biraz hüzünlendirdi.
Tekrar enerjimizi kazanmak üzere Zeytinliköy'e doğru yola devam ediyoruz. Bu köy Dereköy'e nazaran çok daha canlı ve hareketli.Girişte yanmış köy okulu ve tezgahlar ile köye merhaba diyoruz.Gittiğim bölgelerdeki tezgahlardan yerel şeyler toplamaya bayıldığım için hiç vakit kaybetmeden tezgahlara yöneliyorum.Sevgili diğer yarım da , merakla beni izliyor.
Tezgahlardan birinde tanıdık bir dostun çalışmalarına rastlıyorum.Yıllardır Ortaköy Meydanı’nda sokak ressamlığı ve karikatürcülük yapan Fethi Develioğlu nam-ı diğer Fethi Baba Gökçeada'nın ve Zeytinliköy'ün karikatürlerini çizmiş.Bazılarında da magnetler yapmış.Gerek kendi Kollekiyonum gerekse hediye amaçlı bu tezgahtan birçok karikatür aldım.Biraz hovardalıktan sonra keşfe devam ediyoruz.

Kilit taşlı yollarda heyecanla eski yapıları incelerken, köyün meşhur dibek kahvesi ve damla sakızlı muhallebisini keşfetmek tek amacımız.Öncelikle biraz spor diğerek köy'ün en üst kısımlarında yer alan Beşiktaşlı Hristo'nun yerine kadar yürüyor, sonrasında köy'ün meşhur mekanlarından olan Madam'ın Yerinde masa araştırıyoruz.Ancak mekan dolu olduğu için kendimizi biraz daha aşağıda olan Cicirya'da buluyoruz. Madam Evstratia bizlere Dibek kahvesinin kahve çekirdeğinin özel yöntemlerle kavrularak aroma kazandırılmasından sonra taş dibekte öğütülmesiyle oluşturulduğunu belirtiyor.Bizimle birlikteki dostlarımızdan olan canım arkadasım ve sevgili diğer yarım kahve fanatiği olduğu için dibek kahvesi ile kahve krizini sonlandırmak niyetindeler, biz ise vişne,ahududu ve karadut karışımı olarak yapılan farklı ve soğuk bir tat olan vişinadayı tercih ediyoruz.Karnımız tok olduğu için özel bir keçi peyniri ile yapılan bir çeşit pizza vari cicirya'yı ise başka bir gökçeada gezisine saklıyoruz.

Zeytinliköy'den sonra birkaç saattir denizden uzak olduğumuzu fark ederek adada hemen deniz kenarını görmeliyiz:) diye ada merkezine yakın olan ve limana sahip Aşağı Kaleköy'e ilerliyoruz.Yunan Semadirek adasına manzarasının müthiş manzarası eşliğinde bir gün batımı sefasının bizi beklediğini bilerek heyecanlanıyoruz.Kaleköy'e ulaşır ulaşmaz arabamızdan kurtulup, kendimizi sahil yürüyüş şeridine atıyoruz.Deniz kenarındaki balıkçı restaurantları, sahildeki incik boncuk tezgahları, balıkçı tekneleri ile burası şirin mi şirin bir sahil şeridine sahip.Bir yolunu bulsam da bu adada yaşasam diye içimden geçiriyorum.Tabiki diğer yarım olmadan asla:)Liman kayalıklarında gün batımını izleyerek ve gün içindeki mevcut enerjimiz için birbirimizi tebrık ederek apartımıza geri dönüyoruz.Bakalım yarın neler yaşanacak, nereler gezilecek,neler yenecek?

3 yorum:

VOLKAN - KALDERA dedi ki...

1. yazının hemen ardından Mavisu Apart'ı incelemiştim. Gidip görmüş olman ne şans. gerçekten çocuklarla rahat edilebilecek bir yer mi?

Devamını dört gözle bekliyorum...

Ordanburdanhayattan dedi ki...

Selam
biz de geçen hafta Gökçeadadan döndük, ben de blogumda bahsettim tatilimizden. ada büyük oldugu için bazı yerleri görmeye vaktimiz yetmedi ama yine de güzel bir tatildi. sevgiler

Unknown dedi ki...

volkan-kalderacım, ben mavisu da kalmadım ama sohbet sırasında oradakı ailelerin cok rahat ettiklerini bilioorum.
odan buradn, bayııldım yazına hemen okudum süper ifade etmıssın.svgler