wibiya widget

20 Ağustos 2009 Perşembe

Brandlife Ağustos sayısı; Eminönü Notları...

İstanbul'a Eminönü'nden Bakmak... İstanbul bir derya, her semti ayrı değer, ayrı yaşanmışlıkları içinde barındıran gerçek bir metropol... İstanbul'u, günlük koşuşturmalarımızdan biraz olsun sıyrılarak, daha fazla soluyalım istedik bu ayki sayımızda... İşte bu yüzden güneşli bir Cumartesi sabahı, çoğumuzun çok yüzeysel tanıdığı ama bir o kadar da merak ettiği Eminönü'nü keşfe çıktık ve ekipçe düştük Eminönü yollarına... 'Eminönü' ne demek hiç düşündünüz mü? Bütünüyle İstanbul kentinin tarihi çekirdeği olan sur içinde yer alan ve merkezi alanın en canlı bölgelerinden birini oluşturan Eminönü semti, Osmanlı döneminde Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliğinin burada bulunması sebebiyle Eminönü adını almış. İlk durağımız Namlı Şarküteri ve onun üst katında yer alan, uzun süredir yemediğimiz lezzetteki kahvaltılıkların bulunduğu cafe idi... 1929'dan beri Eminönü'nde hizmet veren, Namlı Şarküteri, başlı başına bir renk cümbüşü, envai çeşit belki adını bile duymadığınız çeşitte peynirlerin ve et çeşitlerinin bulunduğu belki de konusunda İstanbul'da tek, adeta bir şarküteri cenneti... Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın hatta yolunuzu bir şekilde oraya düşürün derim... Namlı'da şahane bir kahvaltı ve içilen keyifli çaylar sonrasında ikinci durağımız, hayatımıza değer katan ama çoğumuzun aslında tam olarak anlamlarını bilmediği doğal taş merkezi Nurkap'tı... Aventurin, Amazonit, Opal, Zümrüt, Safir, Havlit, Aargonit, İnci, Hematit, Kantaşı, Rodonit, Pirit, Malakit, Peridot, Aytaşı, Florit, Jasper, Kalsedon, Kalsit, Kaplangözü, Krizopras, Kristal Kuvars, Sodalit, Turmalin, Pembe Kuvars, Dumanlı Kuvars, Obsidyen, Unakit, Yakut, Yeşim, Sedef, Topaz, Rutil Kuvars, Labradorit, Ametist, Turkuaz, Kehribar, Lal, Lapis, Mercan, Akik, Oniks, Sitrin ve Aquamarin cins taşlardan oluşan, canlı renkleri ve ahengiyle sizi adeta içine çeken bu mağazada fiyatlar da hiç düşündüğünüz gibi fahiş değil... Nurkap koleksiyonu sadece taş ve takıyla sınırlı değil tabii ki, çeşitli konularda kullanacağınız, plaka şeklinde doğal taşlar da bulunuyor burada... İçimizden yaratıcı bir arkadaşımızın peynir tabağı ve mumluk olarak satın aldığı, tamamen doğal, damarlarını bile net görebildiğiniz bu mükemmel doğa harikalarının fiyatları ise 3TL ile 15 TL arası değişiyor. Mideniz Şenlensin... Karnımız tok olmasına karşın, gıda ağırlıklı gezmeye devam ediyor gibi görünsek de buranın en ilginç mekanlarından biri olan, Mısır çarsı'nın içindeki Malatya Pazarı'na uğramadan olmazdı... 1870 yılında Malatya'da başlayan maceraları ile bugünlere gelen Malatya Pazarı, kendi alanında bir zincir ve gerçek bir marka... Kilosu 80 TL olan, mide ve bağırsakları güçlendiren Hasbir Çiçeği'nden, kilosu 35-40 TL olan sebze ve çilek kurusuna, kilosu 15 TL olan köriden, kilosu 12 TL olan Japon çerezi Kaki'ye kadar her tür baharat ve kuruyemişi bulabileceğiniz, zengin bir mağaza... Kaki' de neymiş diyenelere ufak bir açıklama... Kaki, gazlı ve gazsız içeceklerle tüketilebilen, tam bir enerji deposu ama içindeki yağ oranı oldukça düşük bir Japon çerezi ve ilk kez Malatya Pazarı kanalıyla Türkiye'de... Yolumuza, Marpuççular Han'a uğrayarak devam ettik. Beş kattan oluşan bu han daha ziyade boncuk, tüy ve aksesuar üzerine kurulmus... Eskiden nargilecilerin bulunduğu bu han ismini, nargileye takılan, hortum biçimindeki uzun ve bükülgen borudan almış... Girişte Nacaraoğlu Aksesuar, kapısına kadar taşmış otriş ve rengarenk tüylerle bize hoşgeldin dedi bu handa... Günümüzde nikah törenlerinde kullanılan, tüylü Osmanlıvari fiyatı 15 TL olan kalemler, yine fiyatı 15 TL olan sepetler, 2 metresi 8 TL'dan başlayıp, 15 TL'lık horoz tüyüne kadar uzanan otriş çeşitleri ve 55 kuruş ila 1.25 TL arası fiyatlandırılan nikah ve bebek şekerleri, bu mağazanın olmazsa olmazları arasında... Yolumuza, Marpuççular Han'a uğrayarak devam ettik. Beş kattan oluşan bu han daha ziyade boncuk, tüy ve aksesuar üzerine kurulmus... Eskiden nargilecilerin bulunduğu bu han ismini, nargileye takılan, hortum biçimindeki uzun ve bükülgen borudan almış... Marpuççular Han'a veda etmeden son durağımız, Mor Bijuteri idi. Burada da paketleri 1 TL ile 5 TL arası değişen dövmelerden, stickerlara bir çok değişik ürün mevcuttu. Özellikle kalıcı dövme yaptırmaktan çekinenlere ve ruhu çabuk daralıp, sıkılan, değişiklik arayanalara uygun, o kadar çok çeşit, renk ve seçenekte dövme var ki, buraya yolunuzu düşürün derim... Rüyaların Damak Tadı... Han serin ve keyifliydi ama hepimiz artık çok yorulmuş ve susamıştık, uğramak istediğimiz son yer olan, Eminönü'nün en eski tarihi mekanlarından biri olan Hacı Bekir, sunacağı buz gibi demirhindi şurubuyla, bizi Eminönü'nden uğurlayacaktı... Siz hiç demirhindi şurubu içtiniz mi? Hatta bırakın şurubunu böyle bir meyvenin varlığından bile haberdar olmayabilirsiniz. Buradaki hindi "Hint" sözcüğünden geliyor. Demirhindi, Farsça bir sözcük aslında ve Hint hurması diye anılan bir meyvenin adı. Şurup ise çekirdekleri ayıklandıktan sonra kalan etli kısımdan elde ediliyor. Demirhindi bir sıcak iklim bitkisi ve 20-25 metrelik ağaçlarda yetişiyor. Her gün bir bardak demirhindi şurubu içmekse sindirimin düzenlenmesine yardımcı oluyor. Ayrıca bu şurup mideyi sağlamlaştırıyor. Siz de, "Demirhindi de ne demek" diyenlerdenseniz, hiç vakit kaybetmeyin derim ben bu çok faydalı olan ve bir o kadar da lezzetli şurubu denemek için. Artık doğal beslenme zamanı. Sağlıklı yaşamanın yolu yiyip içtiklerimizden geçiyor en çok. Bu yüzden tamamen doğal, içinde katkı maddesi olmayan lezzetleri tekrar hayatımıza almanın tam zamanı. Hacı Bekir denince tabii ki akla ilk gelen, demirhindi şurubu değil, dünyaca bilinen bir Türk tatlısı olan lokum. Bayramlarla özdeşleşen lokum,yanında bir fincan köpüklü Türk kahvesi ile geleneksel ikramların başında geliyor, bu konuda da çok eskiden beri yegane bilinen yer Hacı Bekir... Lokumları ve badem ezmesi çeşitleri camekanları süsleyen bu mekanda, kilo alacağız endişesi olmasa hepsini bir çırpıda yemek istiyorsunuz. Görüntü o kadar güzel ve iştah açıcı ki, belli ki mecazi anlamda dikkat çekici, alımlı kadınlara da Türk Lokumu denme nedeni bu... Her köşe başında, her sokakta eminönü semtini solumaya, yaşamaya, yaşatmaya çalıştık. Ağzımızda hoş bir tat, kulağımızda neşeli bir o kadar telaşlı sokak uğultuları ile Eminönü'nden ayrıldık... Yazı: Merve Başcumalı Fotoğraflar: Okşan Varol

2 yorum:

sihirlisepet dedi ki...

kaleminize ve ayaklarınıza sağlık.şimdi içimden yine,yeniden oralara gitmek geldi.lokumu ben de çok seviyorum.teşekkürler.oraları geçmişiyle birlikte yeniden yaşadım...

pelince dedi ki...

Özge ne güzel anlatmışsın.Karşı tarafa o kadar az geçiyorum ki.kayın valideme gidiyoruz bir tek :)
Eminönü ne hareketlidir şimdi...Hava sıcak olmasa da ramazanda gidebilsem bende...

Sevgiler..